Her İnsan Özgür Doğar
İnsan olmaktan kaynaklanan haklarımız üzerine
Her İnsan Özgür Doğar Hakkında
“Özgürlük sevgisi bu,
İnsan kapılmaya görsün bir kez;
Bir urba ki eskimez,
Bir düş ki gerçekten daha doğru”.
Özgürlük ne demektir? Özgürlük doğuştan mı yoksa sonradan edinilmiş ya da kazanılmış bir şey midir? Özgürlük neden önemlidir? Bu ve benzeri nitelikteki sorular eski çağlardan günümüze kadar uzanan geniş bir yelpazede tartışıla gelmiştir. Ünlü Fransız düşünür Etienne de la Boétie 1576 tarihli “Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev” adlı eserinde “Özgürlük öylesine büyük ve öylesine hoş bir iyiliktir ki, bir kez kayboldu mu tüm kötülükler arka arkaya sıralanır; bu durumdan sonra hala yok olmamış iyilikler ise kullukla yozlaştıklarından dolayı lezzetlerini tümüyle kaybederler” demiştir. Ona göre “her ülkede, her çevrede bağımlılık kötü, özgür olmak ise iyidir”. La Boétie günümüzdeki genel anlamıyla siyasal iktidarın değil, ancak yönetenlerle yönetilenler arasındaki ayrımın belirginleştiği devlet iktidarının özünü açıklamaya çalışmış, tüm siyasal rejimlerin özünde kötü olduğunu söyleyerek söz konusu rejimler karşısında özgürlüğü yüceltmiştir. Ancak insanlar bir şekilde “gönüllü bir kulluk” içindedir. Bu nedenledir ki, iyi insanların “ortak kötülüğü algılamaları ve tiranlığı kendi zararlarına hissedip anlamaları gerekmektedir”. İnsanın doğal olarak özgür doğduğunu ve özgürlüğü koruma duygusuyla donatıldığını düşünen La Boétie, adeta özgürlüğün, var olmanın en büyük amacı olduğunu düşünen J.J. Rousseau’nun, 1762 tarihinde yayınlanan “Toplum Sözleşmesi” adlı kitabındaki görüşleri öncelemektedir: “İnsan özgür doğar fakat her yerde zincirlere vurulmuştur, falan kimse kendini başkalarının efendisi sanır ama bu, onlardan daha da köle olmasına engel değildir.” Ancak özgürlük vazgeçilebilecek bir şey değildir: “Özgürlüğünden vazgeçmek insan olma niteliğinden vazgeçmek demektir; insanlık haklarından, hatta ödevlerinden vazgeçmek demektir. Her şeyden vazgeçen insanın hiçbir zararını karşılama olanağı yoktur. Böyle bir vazgeçme insanın yaratılışıyla uzlaşmaz. İnsanın isteminden her türlü özgürlüğü almak, davranışlarından her türlü ahlak düşüncesini kaldırmak demektir” Her iki düşünüründe ele aldığı sorun 20. yüzyılın birinci yarısıında, Erich Fromm’un 1941 tarihli “Özgürlükten Kaçış” adlı eserine konu olmuştur. Fromm kitabına yazdığı ikinci önsözde şunları söylemektedir:
“Yüzyıllarca süren savaşımlardan sonra insan, düşlenmeyen ölçülerde büyük bir nesnel ürünler bolluğu oluşturmayı başarmıştır; dünyanın çeşitli kesimlerinde demokratik topluluklar kurulmuş ve son günlerde, yeni totaliter oyunlara karşı kendini savunma çabasından zaferle çıkmıştır; yine de Özgürlükten Kaçış’taki çözümlemenin de gösterdiği gibi, çağdaş insan hala kaygılıdır, hala kendi özgürlüğünü her türlü buyurganların eline bırakmaya, ya da kendini makinenin küçük bir dişlisine dönüştürerek özgürlüğünü yitirmeye, iyi beslenen ve iyi giyinen, buna karşın özgür bir insan değil de bir robot olmaya doğru kışkırtılmaktadır.”
Erich Fromm’un söz konusu çalışmada, özgürlük hakkındaki karamsar yaklaşımda, II. Dünya Savaşının yarattığı büyük yıkımın ve Nazi Almanya’sının büyük bir etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte, eşi benzeri görülmemiş bir ölçüde insan hakları ihlallerine yol açan II. Dünya Savaşının bitimine, haklar için yeni bir devrin başlangıcı eşlik etmiştir. Bu başlangıcın 10 Aralık 1948’de ilan edilen “BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. BM İnsan Hakları Evrensel 11 Bildirgesi’nin ilk maddesi insanların sadece özgür değil, aynı zamanda onur ve haklar bakımından eşit olarak doğdukları ifade etmektedir. İşte “Her İnsan Özgür Doğar” kitabı bu temel ilkeden hareketle, BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin içerdiği hakları tek tek ele almakta ve herkesin anlayabileceği basit bir dille anlatmaktadır. Kitap aynı zamanda oldukça esnek ve yine herkesin uygulayabileceği katılımcı egzersizleri içermektedir.
Farkındalık yaratmak ve insan hakları bilincinin yaygınlaştırılması için faaliyetlerde bulunmak, aktivizmin ilk adımını oluşturmaktadır. Bu nedenledir ki, 14-25 Haziran 1993 tarihleri arasında Viyana’da toplanan “İnsan Haklarına Dair Dünya Konferansı”, “Viyana Deklarasyonu ve Eylem Programı”nı kabul etmiş ve bu program çerçevesinde İnsan Hakları Eğitimi özel bir önem vermiştir. Söz konusu program kapsamında 1995 yılında ilan edilen insan hakları eğitimin 10 yılı programı, sonradan 2005–2009 eylem programıyla uzatılmıştır. Halen devam eden programın önümüzdeki yıllar için de devam eden, uzun erimli bir süreç olması beklenmektedir.
İnsan haklarının, insan haklarına aykırı bir şekilde öğretilmeyeceği çok açık bir gerçekliktir. Bu nedenle, insan hakları eğitimi alanında yapılan tüm faaliyetlerin uygun araçların kullanımıyla gerçekleşmesi gerekmektedir. Öğretim metotlarının kullanımı eğitimin insan haklarıyla ilgili genel amacını aksettirdiği kadar yerel, kültürel ve dini gerçekliklere de saygı göstermelidir. Eğitim pratiğe yönelik olmalı ve katılımcı öğrenim tekniklerini içermelidir. Öğretim materyalleri, kullanıma yönelik, basit ve cazip olmalıdır. Yapılan eğitimin takip edilmesi eğitim programının başından sonuna kadar devam etmelidir. “Her İnsan Özgür Doğar” tüm bu gereklilikleri karşılayacak nitelikte bir çalışmadır. Kitap, BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki temel haklardan (madde 1-5) başlayarak, yasal güvencelere (madde 6-11), kişisel güvenlik ve dokunulmazlık (madde 12-18), demokrasinin mekanizmaları (madde 19-21), insanca yaşam hakkı (madde 22-25), eğitim ve kültür hakkı (madde 26 -27) ve kişilere düşen sorumlulukları (28-30) da kapsayarak, Bildirge’de ifade edilen 30 maddeyi, onun esin kaynağı olduğu ve saygın bir yere konmuş olan uluslararası insan hakları sözleşmelerini ayrıntılı bir şekilde ele almaktadır.
“Her İnsan Özgür Doğar” resmi olmayan insan hakları eğitimi çalışmaları için olduğu kadar, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullardaki “Demokrasi, İnsan Hakları ve Vatandaşlık” dersi programları için de mükemmel bir kaynak oluşturmaktadır. Yaygın kullanımının Türkiye’de insan hakları farkındalığını arttıracağını ve insan haklarının korunmasında ve geliştirilmesinde büyük bir katkı sağlayacağını ümit ediyoruz.
Hakan Ataman
Uluslararası Af Örgütü İnsan Hakları Eğitimi Danışmanı