İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi bize ne söylüyor?
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin yazımından sorumlu komisyonun 18 üyesinden biri olan Şili delegesi Hernán Santa Cruz, bildirgenin BM Genel Kurul salonunda okunduğu anı şöyle anlatıyor:
“O an, gücünü dünyaya hâkim olanların kararlarından değil, insanın insan olarak var olduğu gerçeğinden alan, insanın yüksek değeri üzerine bir uzlaşıya varıldığı, benzersiz, tarihi bir olaya şahitlik ettiğimi fark ettim. İnsanın devredilemez olan, yokluk ve zulümden bağımsız olarak yaşama hakkının ve kendini tam olarak gerçekleştirme hakkının kaynağı olan değer de tam olarak buydu. Genel Kurul salonunda, orada bulunan her ırktan ve ulustan kadınlar ve erkekler arasında, benzerini hiçbir uluslararası toplantıda görmediğim çok içten bir dayanışma ve kardeşlik atmosferi vardı.”
İki dünya savaşı ardından devletlerin bir araya gelip ortak bir metin çıkarma çabası o dönem için gerçekten çok büyük bir olay… 10 Aralık 1948’de kabul edilen bildirge insanların ‘farklı’ olduklarının bilinci ile farklarının ne olduğuna değil ortaklaştıkları yönlerin ne olabileceğine odaklanır. Bildirge, her üyesi birbirinden doğal olarak farklı olan insan türünün üyeleri için bir konuda eşitlik önermektedir: insan hakları. Bildirgedeki haliyle; “tüm insanlar haklar bakımından eşittir”, diğer bir deyişle “tüm insanlar eşit haklara sahiptir”. Yani “bütün insanlar eşittir” şeklinde mottolaşmış ifade aslında eksik bir ifadedir, hatta bu haliyle bilgisel olarak yanlış da bir önermedir.